logo

ENGELLİLER VE REHABİLİTASYON


Coşkun Özdemir
prof.coskunozdemir@gmail.com

3 Aralık Dünya Engelliler günüdür. Bir nörolog olarak erkenden kas hastalıklarına ilgi duydum. Bunlar  genetik hastalıklardır. O yıllarda tedavi söz konusu değildi. Yapılabilecek olanlar semptomatik çareler ve fizik tedaviden ibaretti. Bu hastalıklar sakatlar olarak anılan grubun içinde bulunuyordu. Bu nedenle o yıllarda henüz yabancısı olduğumuz Rehabilitasyonun ilgi alanı kapsamındadırlar.

1963 yılında Sağlık bakanlığından rehabilitasyon kursu ile ilgili duyuru gelinceye kadar bu sözcüğün neyi ifade ettiğini bilmiyordum. Bakanlık Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Copenhag’da düzenlenen ve 10 ay sürecek olan bir kursun haberini veriyordu. Bu kursa nörolog, ortopedist, fizik tedavi uzmanı ve psikiyatrlar katılabilirdi. Çok güzel çok cazip bir programı vardı, ayrıca turistik bakımdan da çok çekici. Copenhag’dan başka İsveç, Norveç ve İngiltere’de kurs devam ediyordu ve  Copenhag üniversitesinden  diplomalı bir kurstu. İstekli oldum.. Nöroloji doçenti idim. WHO ve bakanlık katılımımı onayladı. 1963 yılı eylül’ünde Copenhag’a vardım. İlk izlenimim medeni bir ülkede olduğumdu..

Peki neydi bu rehabilitasyon?
İkinci dünya savaşından geriye çok sayıda sakat insan kalmıştı. Avrupa’da çocuk felci (polimyelit) de salgınlar yapıyor ve geriye, ölümden kurtulan ama hareket yeteneğini kaybeden çocuk ve yetişkinler kalıyordu. Rehabilitasyon kavramı bu milyonlara destek olmak ve onları toplumun çalışan ve üretime katılan bir ferdi haline getirme, çok kullanılan bir deyimle yaşam kalitesini yükseltme  amacı ile gündeme geldi ve büyük ilgi gördü..Amerikalı  fizik tedavi uzmanı Howard Rusk adı bu hareketin öncüsü olarak anılır. Sağlığını şu ya da bu derece yitirmiş ve kronik bir hastalık taşıyanlar, elbette savaş sakatlığı ve çocuk felci taşıyanlardan ibaret değildi. İşitme ve görme engelliler, ortopedik, nörolojik sakatlıklar, zeka geriliği, ve psikiyatrik hastalıkları bunlara katmak gerekiyordu.. O zaman Rehabilitasyonu şöyle bir tanımlamaya da sığdırabiliriz. Toplumda şu ya da bu nedenle sakat (özürlü, engelli) diye tarif ettiğimiz kişileri fizik ve mental fonksiyonları ile mümkün olan en üstün düzeye çıkarmak ve onları toplumun bağımsız ve kendine yeter, üretici  bir üyesi haline getirmektir. Az gelişmiş ülkeler  bu konuda büyük eksikler ve zorluklarla baş başadır.

1960’lı yıllarda Dünya Sağlık örgütü (WHO) işte bu nedenle gelişme halindeki (developing) ülkelerde rehabilitasyon faaliyetlerinin kurulup gelişebilmesi için  Copenhag’da 10 ay sürecek kurs düzenledi ve bu kursa o ülkelerden temsilciler davet etti.. WHO böyle bir kurs için rehabilitasyonun en başarılı uygulandığı bir ülkeyi seçmişti. 1963 yılı eylülünde Danimarka o yıllarda bana her açıdan, bu ülke ile aynı dünyada mı yaşıyoruz dedirtecek bir gelişim düzeyinde idi. Sokağı süpüren bir işçi bana nefis bir İngilizce ile aradığım binayı tarif etti. Eğitimde ve sağlıkta ücretsiz bir eşitliğin var olduğunu öğrendik. Bizim bu gün bile başaramadığımız engellilerin ulaşımı da daha o yıllarda çözülmüştü. Tramvay ve otobüslerin kapısı açılıyor tekerlekli sandalyedeki engelliyi taşıyan araç içeri alınıyordu. Hani  ‘bir kitap okudum dünyam değişti’ diye bir deyim vardır. Pek gerçekçi sayılmaz. Benim için Danimarka tecrübesi bir akademisyen ve bir toplumcu olarak yaşamıma yepyeni şeyler katmıştır. Bu nedenle rehabilitasyona ilgim hiç eksilmedi. Bu nedenle 1978′ de Kas Hastalıkları Derneğinin kuruluşuna öncülük ettim.

Danımarka’da medikal rehabilitasyon özellikle ortopedi ve fizik tedavi kliniklerinde eksiksiz bir şekilde yapılıyor. Bir spastik çocuk (cerebral palsy) bölümü var. Onlar için ayrı okulda iki gün geçirdik. Paraplejikler (bacaklarda felç) için adanın kuzeyinde özel bir hastane( Hornback) var. Tabii rehabilitasyonun onsuz olunmaz elemanları fizyoterapistler. Bir departmenda en az 10-15 bu sarışın yetenekli genç kızları görüyorsunuz.. Medical tedavinin ardından mesleki (vocational) tedaviler geliyor. Engellinin yetenekleri ve tercihleri gözden geçirilerek ona bir meslek alanı seçiliyor ve o eğitime tabi tutuluyor. DRO (disablement resettlement officer) ona uygun işi buluyor, yerleştiriyor ve izlemeye devam ediyor. Eğer engelli kişi serbest piyasada çalışamayacak durumda ise onlara korunmuş atölyede (sheltered workshop) çalışıyorlar.. En çok etkilendiğimiz SOSYAL ENGELLİ kavramı ile karşılaşmak oldu. Güzel bir binaya  girdik.. 2-3 yaşlarında çocuklar bakıcılar gözetiminde kahvaltı ediyorlardı. Burası evlenmemiş anneler (unmarried mothers) için kurulmuş. Evlenmeden anne olmuş genç kızların toplum ve aile ile sorunları olabiliyor. Onları alıp barındırıyorlar ve iş buluyorlar. Bizim ziyaretimiz sırasında anneler işte idi. Bu anneler, o memlekette sosyal engelli (socially disabled) sayılıyor. Ben doğrusu bu kavramı bizdeki töre cinayetlerinin bir alternatifi olarak çok benimsedim. Türkiye’de yüzbinlerce sosyal engelli var.  Ama biliyorum toplum yapımız bunun gündeme  alınmasına çözüm aranmasına olanak vermiyor.. Kursta 23 kişi idik. Güney Amerka’dan Güney Asya’dan ve Ortadoğu’dan temsilciler vardı. İki yıl sonra bir refreshment (yenilenme) toplantısında yine Danimarka’da Copenhag’da buluştuk. Gerçekten çok yararlı bir bilgi ve deneyim tazeleme oldu. 10 aylık kursun iki haftasını İsveç ve Norveç’te bir ayını da İngiltere’de geçirdik..WHO Dünya Sağlık Örgütünden başka Birleşmiş Milletlerin Sosyal sorunlar bürosu, Uluslararası İşçi organizasyonu (İLO) ve UNESCO engelli (disabled) sorunları ile yakından ilgili.

Dönüşümde (1964 sonu) Sağlık Bakanlığı Dış ilişkiler müdürü Tevfik Alan’la (saygı ile anıyorum) buluşarak  “Bir yıldan fazla yurt dışında kaldım, çok deneyim kazandım benden ne isteyeceksiniz” demiştim. Ben Danimarka’dan bir fizyoterapist istiyordum. İnanmak kolay değil ama Danimarka’dan Maria Kholler geldi. Kliniğe büyük renk kattı (Türkiye’de kaldı, evlendi çocukları oldu). Bizimle Haseki Hastanesinde çalışmaya başladı. Bir inanılmaz daha, Bakanlık bize yeni ve ilk mezun iki fizyoterapist gönderdi. Bir tanesi Sağlık Bakanı Yusuf Azizoğlu’nun yeğeni. TALİA öbürü ENDER.. Kulakları çınlasın, birlikte çok verimli  günlerimiz oldu. Bir fizyoterapi salonu hazırladık. 3 fizyoterapi ile yepyeni bir nöroloji kiliniği ve bir rehabilitasyon ünitesi. Dünya Sağlık Örgütünün de telkini bir büyük hastane öncesi bu tür üniteler kurmak olmuştu. Bir nöroloji kliniği fizyoterapistsiz olamazdı, bunu çok iyi anladık. Kurs  direktörü Dr.Stranberg İstanbul’a geldi, buluştuk ve ona yaptıklarımızı göstermek fırsatı oldu. Çok memnun oldu.

27 Mayıs sonrası Ankara’da Planlama Teşkilatı kuruldu.
Bu teşkilat benden rehabilitasyon hakkında bir rapor istedi. Bu raporu tükçe ve İngilizce yazarak yolladım. Ayrıca WHO ya da Türkiyede’ki rehabilitasyon faaliyetlerinin bugünkü durumu (country statement) yazıp yolladım..1965 yılında Birleşmiş Milletlerin düzenlediği Polonya ve Rusya’da bir Study Toura çağrıldım. Bu Polonya ve Rusyada’ki rehabilitasyon faaliyetlerini görmek amaçlı idi. Rusya medical değil mesleki rehabilitasyona ve eğitime ağırlık ve öncelik veriyordu. Ülkemizde önce sakatlar sonra özürlüler daha yenisi engelliler olarak anılan  bu grubun sanıldığından çok daha büyük olduğu anlaşıldı ve son istatistikler, Türkiye’de 8.5 milyon engelli olduğu resmi rakamlar olarak ilan edildi..Bunu en az 3’le çarparsak 25 milyon engelli ailesi nüfusu var. Büyük oy potansiyeli. Bunun da yardımı ile bu konuya ilgi arttı. Devlet ve belediyeler çeşitli destekler oluşturuyorlar. Bir çok engelli derneği var. Olumlu adımlar atılıyor.. Ancak bunlar henüz yeterli olmaktan uzak. Eğitim için okullar entegrasyona hazır değil. Bir rampa göremiyorsunuz okul girişinde. Görüştüğüm bir okul müdürü bana ”hocam onları alırsak sağlıklı çocukların morali bozulmaz mı? demişti.. İstihdam olanakları da sınırlı.. Mesleki eğitim daha da yetersiz. Görme ve işitme engellilerin ayrı sorunları var.

Biz Kas Hastalıkları Derneği ile bu büyük aileye katılıyoruz ve bazı ortak girişimlerde bulunuyoruz.
Uluslar arası etkinliklere de uzak durmuyoruz. Birkaç  uluslarası  derneğe üyeyiz EAMDA Avrupa Dernekleri Birliği bunlardan başlıcası.. Engellerimize kısaca değineceğim. Bizim halkımızı tedavisi olmayan hastalıklara inandırmak bu nedenle yaşam kalitesini yükseltmek gibi hedeflere yönlendirmek bu konuda bir işbirliği yapmak çok kolay değil.. Çoğunlukla olmayan tedavi peşindeler. (Kök hücre) Çok para harcıyor çok zaman kaybediyorlar. Ne yazık… Bizim başlıca uğraşlarımızdan biri onları uydurma tedavi ve  çarelerden korumak oluyor.. Akraba evliliğinin riskini anlatmak da zor.  ”Allah izin vermişse neden zararlı olsun” diyor halkım..

Türkiye Engelliler konusunda.Uluslararası bir anlaşmaya  imza attı.
Bu anlaşama ACCESABİLİTY.. Ulaşılabilirlik olarak anılıyor. Hedef engelliler için her binaya her okula ve taşıt araçlarına ulaşabilmenin koşullarını yaratmak. Bütün Avrupa ile birlikte anlaşma gereği  bizde de 5 yıl içinde bütün kamu binaları, okullar, üniversiteler, ulaşım araçları, sinema tiyatro eğlence yerleri parklar engelliler için ulaşılabilir olacağına söz verdik.. Ama 5 sene yetmedi uzatıldı.

Başarılı bir rehabilitasyon ve ulaşılabilirliği sağlamak için devletle sivil toplum örgütlerinin iyi ve anlayışlı bir işbirliği gerekiyor. Avrupa’da bunu başarıyorlar. Gıpta ile izledik TV’ lerde bir Telethon programı ile büyük parasal destek alıyorlar. Yüzlerce gönüllü, derneklere yardımcı oluyor, gönüllü çalışıyor.. Bizdeki durum çok farklı..Çok az gönüllümüz var. Bağışçılarımızı şükranla anıyorum. Bakırköy Belediyesi daima yardımcı oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi son günlerde umutlu bir yakınlığımız oldu. Destek verirlerse Yeşilköy’deki derneği bir rehabilitasyon merkezi haline getireceğiz.. Umutlarımızı koruyoruz. Herşeye karşın akıl bilim uygarlık, çağdaşlık, aydınlanma galip gelecektir.

Not:  Derneğimizin 3 aralık için bir programı var.  Online bir seminer sunumu yapılacak. Sosyal Hizmet Uzmanı ve Psikodrama Eğitmeni Odise Vuçinas konuşmacılığında gerçekleşecek buluşmanın konusu ”Engelli Bireylerde Özduyarlılık ve Benlik ile ilgili Psikodarama Yaklaşımı”.. Katılmak isterseniz  0212 663 86 86 nolu derneğin telefonundan ulaşabilirsiniz.

Prof. Dr. Coşkun Özdemir 

Paylaşın:
Etiketler: » » » » » »
Share
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Yüksek Seçim Kurulu Ataşehir’de Başkanlık İçin Yarışacak Adayları Açıkladı

    06 Mart 2024 Ataşehir, Ataşehir Belediyesi, Gündem, Köşe Yazıları, Manşet, Siyaset, Son Dakika, Üst Manşet

    Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak olan Yerel Seçimlerde Ataşehir Belediye Başkan adaylığı başvurusu kabul edilen isimleri açıkladı. Recep Kenan / itvhaber.com 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde Ataşehir Belediye Başkan adaylığı başvurusu yapanlardan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından adaylığı kabul edilen isimleri açıkladı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından yapılan açıklamada, 31 Mart yerel seçimleri Ataşehir Belediye Başkan adaylığı kesinleşen isimler ilan edildi. ATAŞEHİR’DE 1 BAĞIMSIZ 19 ADAY SANDIK Y...
  • ‘CHP İstanbul İlçe Başkan Adayları Netleşiyor’ mu?

    17 Aralık 2023 Köşe Yazıları

    Önceki gün toplanan CHP Parti Meclisi (PM) toplantısında belirlenen 4 Büyükşehir Başkan adayı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı da açıklandı. Recep Kenan / itvhaber.com CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel tarafından CHP Parti Meclisi (PM) toplantısının ardından yapılan açıklamada, 4’ü Büyükşehir, 6 il ile birlikte 227 seçim bölgesinin belediye başkan adayının belirlendiği kaydedildi. CHP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimleri belediye başkan adaylarının bir bölümünün ay sonuna kadar, kalan adaylıkların ise; anket, eğilim yoklaması ya ...
  • SEN ÖLMEDİN Kİ!

    09 Kasım 2023 Köşe Yazıları

    Yıl bin dokuz yüz otuz sekiz. Kasım’ın onu. Hatta saat dokuzu beş geçiyor. Dolmabahçe’deve ülkede matem havası. Bedenen bitmiş bir yaşam süreci ama fikren bitmemiş ve hiç tebitmeyecek bir zaman süreci. Çünkü, bir söylevinde şöyle diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk;“Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebetyaşayacaktır.” Başka bir söylevinde de “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demekdeğildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” İşte bu söylevlerine ...
  • YÜZÜNCÜ YILINDA CUMHURİYET

    28 Ekim 2023 Köşe Yazıları

    Yıl bin dokuz yüz yirmi üç hem de yirmi dokuz ekim. Hatta bir gün öncesi, yirmi sekiz ekimde. Gazi Mustafa Kemal devleti yönetecek kadrolarıyla meclis kürsüsünde “Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Tüm meclis olağanüstü bir refleksle alkış tufanına boğulur. Neden mi? Tabi ki, yıllar süren esaret. Özgürlüğe susamışlık. Tek adamlık ve işgalden kurtulmak. Demokrasiye geçmek. Halkın egemenliği. Ve nihayet 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan ediliyor.  Demokrasiye geçiliyor. Tek adamlıktan kurtulunuyor. Halkın iktidarı gerç...